Son dönemde gelişen olaylar, Avrupa Birliği (AB) ile İsrail arasındaki ilişkilerin sarsılmasına neden oldu. Netanyahu hükümetinin uyguladığı politikalar, özellikle Filistin meselesi ve insan hakları ihlalleri konusundaki eleştiriler, AB’nin mevcut ortaklık anlaşmasını yeniden değerlendirmesine sebep oldu. Şimdi, Brüksel’de, yaklaşan özellikle de diplomasi arenasında İsrail’e karşı kullanılabilecek 10 farklı stratejik alternatif üzerinde çalışmaların yapıldığı iddia ediliyor. Bu durum, AB’nin dış politikası açısından önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor.
AB, kuruluşundan bu yana, dünya genelindeki birçok ülkeyle çeşitli ortaklık anlaşmaları yapmıştır. Ancak, İsrail ile olan ilişkileri, sıkça tartışılan bir konu hâline gelmiştir. Özellikle Filistin topraklarında yaşanan çatışmalar ve insan hakları ihlalleri, Avrupa’nın dikkatini çekmiş durumda. Bu çerçevede, ortaklık anlaşmasının askıya alınması, AB’nin masasında bulunan seçeneklerden sadece bir tanesi. Bu adımın atılması için, meclis onayı ve üye ülkelerden gelen destek kritik öneme sahip olacak.
Brüksel’deki diplomatlar, İsrail’e karşı uygulanabilecek stratejileri sıralarken aşağıdaki 10 seçenek dikkat çekiyor:
Bu seçeneklerin her biri, uluslararası ilişkilerde çeşitli etkiler yaratabilir. Ancak, uygulanabilirlikleri ve sonuçları üzerine yapılan tartışmalar oldukça karmaşık. Bazı diplomatlar, ortaklık anlaşmasının askıya alınmasının, AB’nin itibarına zarar verebileceğini savunurken, diğerleri, eylemde bulunan bir Avrupa’nın daha etkili olacağını savunmakta. Şimdi en büyük sorulardan biri, AB’nin bu alternatiflerden hangisini seçeceği ve uygulamak için gereken siyasi iradenin gösterilip gösterilmeyeceği.
Son olarak, bu meselenin hem Avrupa hem de Ortadoğu’daki siyasi dinamikler üzerindeki uzun vadeli etkilerini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. İnsan hakları ihlalleri konusunda daha sert bir tutum sergileyen Avrupa, bu politikalarını hayata geçirir ise uluslararası alanda yeni bir paradigma oluşturabilir. AB’nin bu meselede alacağı kararlar, sadece İsrail ile değil, aynı zamanda Filistin ile olan ilişkilerini de doğrudan etkileyecektir. Bu noktada, her ne kadar ekonomik ve diplomatik seçenekler masada olsa da, asıl alınacak kararların insani ve etik boyutlarıyla da ele alınması gerektiği unutulmamalıdır.